Samsun Barosu 93 yaşında!
Cumhuriyet ile yaşıt bir baro!
Bir ülkenin kaderi ile o ülkedeki kurumların kaderi tabii ki bir biriyle iç içedir.
Geçen yaklaşık bir asırlık süreçte ülkenin yaşadıkları ile yargının haliyle baroların ve tabii ki avukatların yaşadıkları da birbiriyle doğrudan bağlantılıdır.
Bu kadar yıllar içinde hiç şüphesiz, tasa da, kıvanç da birlikte tadılmış, esenlik ve refah birlikte paylaşılmış, badireler de birlikte atlatılmıştır.
Tüm bu süreçlerde ülkenin de kurumların da kaderlerinde şüphe yok ki idealist, vizyoner, fedakar ve sorumluluk sahibi insanlar etkili olmuşlardır.
Sultan Alparslan ve ordusunun Malazgirt’te kazandığı zafer ile Anadolu’ya tutunan Türk Milleti, Fatih Sultan Mehmet ve kutlu ordusunun İstanbul’u fethi ile hakimiyetini imparatorluğa evirmiş lakin 20.Yüzyılın başında aynı coğrafyada emperyalist güçlere karşı bir ölüm-kalım mücadelesi vermek zorunda kalarak Anadolu topraklarında adeta küllerinden yeniden doğmuştur.
Bu istiklal mücadelesinin verilmesi ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu şüphesiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile yol arkadaşlarının ve onlara güvenerek her türlü desteği veren fedakar milletimizin başarısıdır.
İstiklal Harbi kahramanlarımızı ve devletimizin kurucularını, rahmet dileklerimle ve minnetle yad ediyorum.
Devletimizin kuruluşundan yaklaşık çeyrek asır sonra çok partili hayata geçilmiş, insanlık için en idealist devlet yönetim şekli olan demokratik cumhuriyet ne yazık ki 1960 yılındaki ihtilal ile sekteye uğratılmış ve bu tarihten itibaren demokrasi dışı müdahaleler devleti idarenin alternatif yöntemi gibi kullanılmak istenmiştir.
Üzülerek ifade etmek gerekirse zaman zaman ülkenin kimi akademisyenleri, kimi medya organları, kimi sermaye grupları ile kimi aydınları bile orduyu göreve çağırmış, milletin iradesinin sembolü olan sandık devre dışı bırakılmak istenmiş, zaman zaman da bunda başarılı olunmuştur.
Son olarak maalesef 15 Temmuz 2016 gecesi ülkemizde yine bir darbe girişimi yaşanmış, bir grup üniformalı terörist kendisine milletin can güvenliğini korumak için emanet edilen silahın namlusunu milletine çevirmiştir. Ancak bu kez darbeye yeltenenler, başta cumhurbaşkanımız olmak üzere devletimizi idare edenlerin, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerin, medya organlarının ve tabii ki milletimizin kararlı ve dik duruşu ile karşılaşmışlar ve amaçlarına ulaşamamışlardır.
Bu terörist darbe kalkışmasını planlayanları, emrini verenleri, uygulayanları ve bundan her ne şekilde olursa olsun nemalanmak hesabında olanları bir kez daha lanetliyoruz.
O gece darbeci teröristlere karşı kahramanca direnirken şehit düşen vatandaşlarımıza da Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun!
Başta Gazi TBMM olmak üzere, devletimizin en stratejik noktalarını bombalayan ve darbe kalkışmasına direnen asker-polis-sivil en az 250 vatandaşımızın şehit olmasına sebep olan canilerin en ağır şekilde cezalandırılmalarını ve asla ilerleyen süreçte bu cezaların affının kesinlikle gündeme gelmemesini talep ediyoruz.
15 Temmuz’daki kalkışma, bize halen birilerinin demokrasi dışı illegal yöntemlerden medet umduklarını bir kez daha göstermiştir. Halbuki herkes, her kurum, mevki ve sıfatı her ne olursa olsun her vatandaş sandığa ve sandıktan çıkana saygı duymak zorundadır. Sandıktan çıkan da her kim olursa olsun demokratik hukuk kurallarının dışına asla çıkmadan milletine hizmet etmek zorundadır. Sandıkla gelen sandıkla gitmeli, sandıkta iktidara getirilen de, muhalefet görevi verilen de kendilerine verilen bu görevin bilincinde olmalıdır. Demokrasinin tartışılmaz en temel ve en sade kuralı budur.
Buna rağmen bu kural ülkemizde çiğnenmeye kalkılıyor ve birileri halen üniforma ve postaldan medet umuyorsa bunun tek bir sebebi vardır : Türkiye’de bugüne kadar darbecilerden ve darbelerden medet umanlardan demokratik hukuk kuralları çerçevesinde hesap sorulmamıştır, hesap sorulamamıştır.
Bugün bu hesabın hukuk çerçevesinde sorulması için tarihi bir fırsat doğmuştur. Bu fırsat hakkıyla kullanılmalı, hak edenler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Tüm bunlar yapılırken, hukukun en temel, tartışılmaz ve vazgeçilmez ilkeleri olan “adil yargılama ilkesi”nden, “masuniyet karinesi”nden, “suçta ve cezada yasallık ilkesi”nden, “suçta ve cezada şahsilik ilkesi”nden asla taviz verilmemeli, özellikle tutuklamalar ve tutuklama süreleri bir cezaya dönüştürülmemelidir. Yine şüpheli ya da sanığın avukatı ile aracısız ve doğrudan görüşmesinin de savunma görevinin temel bir unsuru olduğu unutulmamalıdır.
Bu tür dava süreçlerindeki en önemli handikaplardan biri ilgili ilgisiz herkesin bu davalara dahil edilmesi ve soruşturma / dava dosyalarının içinden çıkılmaz hale gelmesi / getirilmesidir. Tabiri caizse it izi ile at izinin karışması / karıştırılmasıdır. Yakın geçmişimizde Ergenekon ve Balyoz davaları gibi iki olumsuz deneyim var iken şu anda gündemimizde bulunan davalarda da aynı hataların yapılmayacağını ümit etmekteyiz. Aynı hataların bu davalarda da tekrarlanması hiç şüphesiz gerçek suçluların özellikle de darbecilerin ekmeğine yağ sürecektir.
Yine devletin hemen hemen her kurumuna sızmış olduğu anlaşılan FETÖ ve benzeri terörist unsurlar, devletten titizlikle temizlenmelidir. Nitekim bu kapsamda binlerce kamu personeli mesleğinden ihraç edilmiştir. Ancak bu ihraçların tamamına yakınının ilgililerin savunması dahi alınmadan yapılmış olması ve bu insanların büyük çoğunluğunun hangi eylem ya da eylemleri nedeniyle terör örgütüyle irtibatlı olduklarının somut bir şekilde açıklanmamış olması insanları suçsuzluğunu ispat etmek gibi bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. Halbuki hepimizin bildiği gibi esas olan ve olması gereken suçsuzluğu değil, suçluluğu ispat etmektir. Bu bakımdan mesleğinden ihraç edilen ve buna ilgili kurumları nezdinde itiraz eden binlerce insanın itirazlarının bu aşamadan sonra titizlikle inceleneceğine ve olası mağduriyetlerin önüne geçileceğine inancımız tamdır.
Saygıdeğer meslektaşlarım;
Hukuk devletinin olduğu yerde adalet, adaletin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde yatırım, yatırımın olduğu yerde üretim, üretimin olduğu yerde kalkınma, kalkınmanın olduğu yerde zenginlik, zenginliğin olduğu yerde liderlik vardır. Hz.Peygamberin “bir saatlik adaletle hükmetmek, bin yıllık nafile ibadetten üstündür” buyurması, Hz. Ömer’in devletin temelinin adalet olduğuna vurgu yapması bu yüzdendir.
Demokratik hukuk devleti bizim olmazsa olmazımızdır. 79 milyon insanımızın insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devleti paydasında buluşmaktan ve bu noktada kenetlenmekten başka çıkış yolu yoktur.
Hukuk devletinin işlerliğinin en temel göstergesi bağımsız yargı, bağımsız yargının güvencesi, sigortası ise bağımsız savunmadır.
Ancak bugün hem yargı sistemimizin ve hem de mesleğimizin problemleri halen ortadan kalkmamış ve hatta daha da artmıştır. Bu problemler birbirinden bağımsız problemler değildir. Hatta birbiriyle iç içedir. Dolayısıyla bugün hükümet, muhalefet, yüksek yargı organları, Türkiye Barolar Birliği, Barolar kafaya kafaya vererek problemler için çok acil çözümler üretmeli ve uygulamaya geçirmelidirler.
Genel kurulumuzun hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.