BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 5.04.2017 | Okunma Sayısı: 1452


 
 

Samsun Barosu Başkanı Av.Kerami GÜRBÜZ’ün


05.04.2017 t.li Basın Açıklaması

      Saygıdeğer Basın Mensupları;

    Devletin temeli adalet, adaletin temeli bağımsız/tarafsız yargı, yargının temeli savunma, savunmanın temsilcisi avukattır.

      Avukatlar; hak arama özgürlüğünün, savunma hakkının ve hukuk devletinin en temel güvencesidir. Toplumun bir arada yaşamasını sağlayan en temel değer adalet ise, adaletin temel unsuru da avukat ve avukatlık mesleğidir. Bireylerin rahatlıkla avukata ulaşamadığı, avukatın da tam bir bağımsızlık / özgürlük içinde ve etkili şekilde mesleğini yürüterek yargılama faaliyetine katılamadığı bir toplumda, adil yargıla/n/ma hakkından söz edilemez.

    Adil yargıla/n/ma hakkının, olanağının bulunduğu sistem ancak demokratik hukuk devletinin kurum ve kurallarıyla işlerlik kazanabilir.

      Düşünceleri, inançları yasaklamayan, yalnızca barış içinde tartıştırıp yarıştıran, adalet imbiğinden geçmiş ve insanları özgürleştiren bir hukuk; böyle bir hukukun egemenliğinde, düşünce, inanç ve anlayışlara eşit uzaklıkta, karar süreçlerine kattığı vatandaşına güvenen, tarafsız, meşruluğunu ise sadece hukuktan alan devlet güçlü bir devlettir.

      Nitekim hukuk devletinin olduğu yerde bağımsız/tarafsız yargı, bağımsız/tarafsız yargının olduğu yerde adalet, adaletin olduğu yerde güven, güvenin olduğu yerde istikrar, istikrarın olduğu yerde yatırım, yatırımın olduğu yerde üretim, üretimin olduğu yerde zenginlik, zenginliğin olduğu yerde refah, refahın olduğu yerde huzur, huzurun olduğu ortamda ise sağlıklı birey ve toplum vardır.

   Böyle bir devlet ve böyle bir devlette farklılıklara rağmen birlikte yaşamak, adaletle, adalet ise –hâkimi, savcısı, avukatı ile- nitelikli ve teminat altındaki hukukçular marifetiyle mümkündür. Yine böyle bir devlette hâkimin, savcının ve avukatın yaptıkları işle, yüklendikleri sorumlulukla ve aldıkları riskle orantılı bir koruma, güvence ve imkânlar içinde olmaları gerekir ve bu beklenir.

Ancak;

- 1136 s.lı Avukatlık Yasası bugün mesleğimizin ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzaktır. Çağın gereklerine uygun ve mesleğimizi her açıdan koruyacak ve yüceltecek bir avukatlık kanunu tartışılmaz bir gereksinim olduğu halde ne yazık ki konuya ilişkin hiçbir paydaşın bu yönde ciddi bir çabası bulunmamaktadır.
 
- Yürürlükteki avukatlık meslek kurallarının çoğu ya günün koşullarının gerisinde kalmış ya da meslek kurallarına günün şartlarına uygun ek kurallar getirme gereksinimi doğmuştur. Buna rağmen halen meslek kurallarına ilişkin bir güncelleme yapıl/a/mamıştır.
 
- 1136 s.lı Yasa’nın 2/3.maddesindeki açık hükme rağmen bir kısım kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar vs kurumlar avukata görevini yaparken yardımcı olmayı bırakın zaman zaman zorluk çıkarmakta lakin yargıya taşınan bu ihtilaflarda çoğu zaman avukat aleyhine kararlar verilebilmektedir.
 
- Üzülerek ifade etmek gerekir ki, bazı kamu kurumları ile bankalarda avukatlık kimliğini geçerli kimlik belgesi olarak kabul etmeme ısrarı halen devam etmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde en üst düzeyde itibar gören kimliklerin başında gelen avukatlık kimliğine ülkemizde bu uygulamaların reva görülmesi doğrusu manidardır.

- Hukuk Fakültelerindeki eğitim kalitesinin gittikçe düştüğü ve nitelikli hukukçu yetiştirme konusunda ciddi problemler bulunduğu tartışılmaz bir gerçektir. Hukuk Fakültesi mezunlarının sayısındaki artış beraberinde avukatlık mesleğindeki hormonlu artışı da getirmiştir. Bugün Türkiye genelinde 105.000’i aşkın avukat barolara kayıtlı olup, bu sayıya barolara kayıt yaptırmadan kamuda çalışan meslektaşlar dâhil değildir. Önümüzdeki beş yıl içinde bu sayının 160.000’i aşacağı öngörülmektedir. Hiç şüphesiz avukat sayısının kontrolsüz artışı özellikle mesleğe yeni dâhil olan genç meslektaşlarımız açısından sıkıntılara sebebiyet vermekte ve vermeye devam edecektir. Buna rağmen avukatlık stajına kabulde ve staj bitiminde uygulanması elzem olan sınav sistemi halen uygulamaya konulmamaktadır.

- Staj eğitimlerinde ülke genelinde eğitimde eşitliği ve yeknesaklığı sağlamak için gerekli olan bölgesel eğitim merkezleri (Avukatlık-Savunma Akademisi) kurulmamıştır.
 
- Vatandaşın yargı harcamaları ve avukatlık ücretleri nedeniyle hak aramaktan vazgeçmesini önlemek için mutlaka tanıtılması ve yaygınlaştırılması gereken hukuki himaye sigortasıyla ilgili olumlu denebilecek gelişmelere halen rastlanmamaktadır.
 
- 1136 s.lı Yasa’nın 35. maddesinde yapılacak bir değişiklikle avukatın münhasıran bakacağı işlerin sayısının artırılacağı hatta adli makamlarda avukatsız işlem yapılmasının tamamen yasaklanacağı ümit ve beklentisi içinde iken yıllar içinde çeşitli adlar altındaki iş takipçilerinin ve dilekçecilerin avukatın pastasından kaptığı pay artmış daha da acısı bunlara ilişkin baromuzun ve bir çok baronun yaptığı şikayetler ya da açtığı davaların çoğu avukatların aleyhine sonuçlanmıştır / sonuçlanmaktadır.
 
- Ceza yargılamasında zorunlu müdafilik uygulamasındaki harçlık gibi ücret düzenlemesi hız kesmeden devam etmekte, bu kapsamda ödenen yol ücretlerinden üstelik vergi kesintisi yapılmaktadır. Zorunlu müdafilik ve adli yardım kapsamındaki ödemelerin çok geç yapılması da işin cabasıdır.
 
- Mevcut vergi ve prim uygulamalarındaki orantısızlık nedeniyle devlet avukatın görünmeyen kâr ortağı konumundadır. Ortada kâr olsa gam yemeyeceğiz ama meslektaşlarımızın kahir ekseriyeti açısından dişe dokunur bir gelir ve kâr da söz konusu değildir.
 
- Birçok meslek grubuna ve mensubuna olduğu gibi hâkime ve savcıya da haklı olarak verilen yeşil pasaport yasal ve eylemsel olarak yargının kurucu unsuru, ayrılmaz parçası olan avukatlardan nedense esirgenmektedir.
 
      Yukarıda özetlediğimiz sorunlar, yıllardan beri dile getirilmesine ve ilgili mercilere çözüm önerileriyle birlikte iletilmesine rağmen avukatlık mesleğinin bir türlü halledil/e/meyen artık kronikleşmiş problemlerinin sadece bazılarıdır.
 
      Bu sorunlar ciddiyetle ve iyi niyetle ısrarlı şekilde üzerinde durulduktan sonra çözümlenemeyecek problemler değildir. Bu problemler çözümlense dahi tüm diğer mesleklerin olduğu gibi avukatlık mesleğinin de dirlik ve esenlik içinde yaşayan bir toplumsal düzende ifa edilmesi gerekmektedir.
 
Ancak ülkemiz son yıllarda birçok terör eyleminin yanı sıra özellikle 15 Temmuz 2016’da darbe teşebbüsü adı altında çok daha ağır bir terörist saldırı ile sarsılmıştır.
 
      15 Temmuz’daki kalkışma, birilerinin devlet idaresinde demokrasi dışı illegal yöntemlerden medet umduklarını bir kez daha göstermiştir. Oysa herkes, mevki ve sıfatı her ne olursa olsun sandığa ve sandıktan çıkana saygı duymak zorundadır. Sandıkla gelen sandıkla gitmeli, sandıkta iktidara getirilen de, muhalefet görevi verilen de kendilerine verilen bu görevin bilincinde olmalıdır. Demokrasinin tartışılmaz en temel ve en sade kuralı budur.
 
      Buna rağmen bu kural ülkemizde çiğnenmeye kalkılıyor ve birileri halen üniforma ve postaldan medet umuyorsa bunun tek bir sebebi vardır : Türkiye’de bugüne kadar darbecilerden ve darbelerden medet umanlardan ve yine babasının çiftliği gibi devlete sızanlardan demokratik hukuk kuralları çerçevesinde hesap sorulmamıştır, hesap sorulamamıştır. Bize yaşattığı acılara rağmen 15 Temmuz bu hesabın hukuk çerçevesinde sorulması için tarihi bir fırsat olmuştur.
 
      Bu fırsat kullanılırken, hukukun en temel, tartışılmaz ve vazgeçilmez ilkeleri olan “adil yargıla/n/ma ilkesi”nden, “masuniyet karinesi”nden, “suçta ve cezada yasallık ilkesi”nden, “suçta ve cezada şahsilik ilkesi”nden, “silahların eşitliği ilkesi”nden asla taviz verilmemelidir. Özellikle tutuklamalar ve tutuklama süreleri bir cezaya dönüşmemelidir. Bu tür dava süreçlerindeki en önemli handikaplardan biri ilgili ilgisiz herkesin davalara dâhil edilmesi ve at izi ile it izini karıştırarak, soruşturma / dava dosyalarının içinden çıkılmaz hale gelmesi / getirilmesidir. Soruşturma ve yargılamalarda değindiğimiz uyarılara riayet edilmeyerek özensiz davranılması hiç şüphesiz gerçek suçluların özellikle darbecilerin ekmeğine yağ sürecektir.

      Devletin hemen hemen her kurumuna sızmış olduğu anlaşılan FETÖ ve benzeri terörist unsurlar, tabii ki devletten titizlikle temizlenmelidir. Bu kapsamda yaklaşık dört bini hakim-savcı olmak üzere onbinlerce kamu görevlisinin mesleğinden ihraç edildikleri bir vakıadır. Ancak bu ihraçların tamamına yakınının ilgililerin savunması dahi alınmadan ve disiplin soruşturmaları tamamlanmadan yapılmış olması, bu insanların büyük çoğunluğunun hangi eylem ya da eylemleri nedeniyle terör örgütüyle irtibatlı olduklarının somut bir şekilde açıklanmamış olması, insanları suçsuzluğunu ispat etmek gibi bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. Halbuki esas olan ve olması gereken suçsuzluğu değil, suçluluğu ispat etmektir. Bu insanların durumları hukuk ve adalet çerçevesinde netleştirilmeli, at izi ile iti izi birbirinden ayrılmalı, suçu sabit olanlar adli ve idari cezalara çarptırılmalı suçu olmayanlar da bir an önce görevlerine iade edilerek mağduriyetleri giderilmelidir. Çünkü mağdur olanlar sadece onlar değil bilhassa onların aileleri ve çoluk çocuklarıdır.

      15 Temmuz travmasını atlatmanın ve toplumda dirlik ve esenliği sağlamanın yolu millet olma bilincini ve ruhunu tekrar tazeleyerek, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve adalet paydasında buluşarak kucaklaşmaktır.

   Ayrıca bugünlerde ülkemiz, yine, yeni bir seçimin, bir referandumun arefesindedir. Bu referandumda toplumsal dirlik ve esenlik açısından neyin savunulduğu değil bilakis nasıl savunulduğu önem kazanmıştır. Taraflar 17 Nisan günü bir daha birbiri yüzlerine bakmayacakmış gibi davranmakta neredeyse referandum demokratik bir tercihin ortaya konulacağı bir platform olmaktan çıkarılıp adeta bir meydan muharebesine dönüştürülmektedir. Referandum arenasında çarpıştıran, ayrıştıran, kavgacı bir dil ve üslup gırla gitmektedir. Halbuki bugün bizim daha çok yakın tarihte 15 Temmuz gibi alçakça bir terörist kalkışmaya maruz kalmış bir milletin fertleri olarak hiçbir etnik, dinsel, mezhepsel ya da düşünsel ayrım yapmadan kenetlenerek, kucaklaşarak daha güvenli, huzurlu, aydınlık günleri birlikte inşa edebilme iradesini ortaya koymaya ihtiyacımız vardır. Bu yüzden iktidarıyla, muhalefetiyle başta siyasetçilerimiz olmak üzere Türk milletinin tüm fertlerinin yıkıcı değil yapıcı, kırıcı değil onarıcı, küstüren değil barıştırıcı, nefret ettiren değil sevgiyi hedefleyen bir dil ve üslubu tercih etmeleri gerekmektedir.

Tüm bu sebeplerle, artık bir an önce fazlasıyla layık olduğumuz ve hak ettiğimiz toplumsal dirlik ve esenliğe kavuşabilmeyi ardından da avukatlığın kronikleşmiş sorunlarına ivedilikle neşter vurulmasını tüm ilgili ve yetkililerden talep ediyoruz.

            Son söz olarak şunu vurgulamak isteriz ki;

      Samsun Barosu olarak görevimizi ifa ederken, Yasa’dan aldığımız yetkinin, insanlığımızın ve en önemlisi vicdanımızın gereği olarak, kimin yaptığına değil, ne yaptığına, kime yapıldığına değil, ne yapıldığına bakacağız. Bir yerde haksızlık varsa haktan ve haklıdan yana olacağız. Hakkın ve hakikatin değişmeyeceğini asla unutmayacağız.

      Bu duygu ve düşünceler içinde daha aydınlık ve ümit dolu yarınlar ve daha coşkulu 5 Nisanlar görebilmek temennisi ile tüm meslektaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Günü’nü tebrik ediyorum.

      Hepinizi şahsım yönetim kurulu üyesi arkadaşlarım adına saygı ile selamlıyorum. 05.04.2017

Av.Kerami GÜRBÜZ

Samsun Barosu Başkanı

13.11.2024
AV. PINAR GÜRSEL YILDIRAN
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.