BASIN AÇIKLAMASI
Anayasal devlet, tüm kurum ve kuruluşlarıyla hukukun üstünlüğünü benimseyen, insan haklarına dayanan, demokrasinin ve hukuk devletinin evrensel kurallarına uyan ve onları özümseyen devlet demektir. Ancak, demokrasinin, hukuk devletinin evrensel kurallarına uymayan ve bu kuralları özümsemeyen devlet ise anayasal değil olsa olsa anayasalı bir devlet olur.
Demokratik bir hukuk devletinde yasama, yürütme ve yargı organları tarafından hangi tasarrufta bulunulursa bulunulsun yukarıdaki temel çerçeve göz önünde bulundurularak bu tasarrufların gerçekleştirilmesi gerekir.
Son günlerde kamuoyunu fazlasıyla meşgul eden ve “iç güvenlik paketi” olarak isimlendirilen tasarıyı da yine günlük politik söylem ve değerlendirmelerin ötesinde anayasal devlet tanımı çerçevesinde değerlendirmek zarureti vardır. Zaten tamamı hukukçulardan oluşan Barolardan da bunun dışında bir değerlendirme yapması beklenemez. Kısaca amacımız muhalif bir tavır sergilemek değil, bilakis insani ve mesleki sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmektir.
Hiçbir siyasi düşünce ya da politik duruş, o düşünce sahiplerine politika ve düşüncelerini şiddet yoluyla topluma dayatma hak ve yetkisini veremez. Böyle bir hak ve yetkiyi kendinde gören düşünce sahiplerinin demokratik bir duruş sergiledikleri savunulamaz. Bir diğer deyişle hiçbir ideolojik ya da siyasal duruş başkasının canına, malına vb değerlerine kastetme/saldırma yetkisini kendisi için bir hak olarak göremez. Bu anlamda demokratik bir hukuk devletinin tüm ideolojik ve siyasal düşüncelere eşit mesafede durması ve aynı zamanda tüm vatandaşlarının güvenliğini de en üst düzeyde koruması zorunludur. Ancak bu korumanın da hukuk devleti kuralları içinde yapılması zorunlu ve kaçınılmazdır.
43 maddeden oluşan iç güvenlik reformu tasarısı yasalaşırsa; keyfi olarak yapılan arama ve dinlemelerin yasallık kazanacağı, yargı kararı olmadan polisin kişileri 48 saate kadar gözaltına alma yetkisinin olacağı, istihbari konularda yargı merci olarak Ankara'da süper yetkili bir Ağır Ceza Hakimi'nin görevlendirileceği, Vali ve Kaymakama gözaltına almak için emir verme yetkisinin tanınacağı ve yine mülki amirlerin adli soruşturmada fiilen savcıların üzerinde yetkili hale geleceği, adeta savcılık makamının bypass edildiği toplamda 21 kanunda değişiklik yapacak bir torba kanun hayatımıza girecektir. Tasarının bu haliyle mülki amirlere ve kolluğa geniş bir takdir yetkisi ve inisiyatif alanı tanıdığı tartışmasızdır. Oysa anayasal güvence altında bulunan kişi hak ve hürriyetleri yasal düzenlemelerle asla herhangi bir kamu görevlisinin inisiyatifine bırakılmamalıdır.
Ülkemizdeki güvenliğe ilişkin sorunlar, mülki amirin veya polisin yetkilerindeki azlıkta değildir. Kaldı ki, geniş ve / veya ustaca yorumlandığında şu anda getirilmek istenen neredeyse her önlem zaten hâlihazırda yürürlükteki yasalarda mevcuttur.
Siyasi ve sosyal sorunlara siyasi ve sosyal araçlar ile çözüm aranması gerekir. Ağırlaştırılmış polisiye önlemler, uzun vadede hukuk devleti olarak kullanılan kavramın karşıtı olan polis devletine doğru gidişat için zemin oluşturur. Polis ile vatandaş karşı karşıya geldiğinde ise bunun yan etkileri çok ağır olur.
Özetleyecek olur isek yasalarda zaten yer alan hususların bir torba yasa ile ağırlaştırılması ve hukuk devletinin zayıflatılması halinde bunun mevcut sorunları gidermeyeceğini düşünüyoruz. Toplumsal mutabakat/uzlaşı alanlarının genişletilerek, kutuplaşma ortamına son verilmesinin en doğal ve kalıcı çözüm olacağı inancındayız. Bu noktada iktidar ve muhalefetiyle tüm siyasal kurumlara ve sivil topluma büyük sorumluluk düştüğü kanaatindeyiz.
Kamuoyunun bilgi ve dikkatine saygı ile arz ederiz.
Av.Kerami GÜRBÜZ