Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir milletin küllerinden doğuşunun simgesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu, başlı başına bir varoluş destanıdır.
Bu destanı yazan/yazdıran başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere gazi ordumuzun başkumandanından rütbesiz neferine kadar tüm fertlerini rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz.
Bilindiği üzere cumhuriyetimizin kuruluşundan yaklaşık çeyrek asır sonra çok partili hayata geçilmiş, ne yazık ki 1960 yılında cumhuriyetimiz daha emekleme çağında iken bir askeri ihtilal ile sekteye uğratılmış ve bu tarihten itibaren demokrasi dışı müdahaleler devleti idare etmenin alternatif yöntemi gibi kullanılmak istenmiştir.
Üzülerek ifade etmek gerekirse zaman zaman ülkenin kimi akademisyenleri, kimi medya organları, kimi sermaye grupları ile kimi aydınları bile orduyu göreve çağırmış, milletin iradesinin sembolü olan sandık devre dışı bırakılmak istenmiş, bazen bunda da başarılı olunmuştur.
Son olarak yaklaşık 1 yıl önce 15 Temmuz 2016 gecesi ülkemizde yine bir darbe girişimi yaşanmış, bir grup üniformalı terörist kendisine milletin güvenliğini korumak için emanet edilen silahın namlusunu milletine çevirme cüretini göstermiştir. Ancak bu kez darbeye yeltenenler, başta cumhurbaşkanımız olmak üzere devletimizi idare edenlerin, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerin, medya organlarının ve tabii ki milletimizin kararlı ve dik duruşu ile karşılaşmışlar ve amaçlarına ulaşamamışlardır.
Bu terörist darbe kalkışmasını planlayanları, emrini verenleri, uygulayanları, bundan her ne şekilde olursa olsun nemalanmak hesabında olanları ya da bu hainliği engelleme imkanı var iken engel olmayanlar var ise onları da lanetliyoruz.
O gece darbeci teröristlere karşı kahramanca direnirken şehit düşen vatandaşlarımıza da Yüce Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekânları cennet olsun!
Türk ordusunun ve emniyetinin üniformasını şerefle üzerlerinde taşıyan ve yegâne gayeleri milletine ve devletine hizmet etmek olan kahraman asker ve polislerimiz ile o gece tanklara dahi geçit vermeyen aziz vatandaşlarımıza minnet ve şükranımızı bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Başta Gazi TBMM olmak üzere, devletimizin en stratejik noktalarını bombalayan ve darbe kalkışmasına direnen asker-polis-sivil en az 250 vatandaşımızın şehit olmasına sebep olan canilerin en ağır şekilde cezalandırılmalarını ve ilerleyen süreçte bu cezaların affının kesinlikle gündeme gelmemesini dün olduğu gibi bugün de net bir şekilde talep ediyoruz.
15 Temmuz’daki kalkışma, halen birilerinin demokrasi dışı illegal yöntemlerden medet umduklarını bize bir kez daha göstermiştir. Hâlbuki herkes, her kurum, mevki ve sıfatı her ne olursa olsun her vatandaş sandığa ve sandıktan çıkana saygı duymak zorundadır. Sandıktan çıkan da her kim olursa olsun demokratik hukuk kurallarının dışına asla çıkmadan milletine hizmet etmek zorundadır. Sandıkla gelen sandıkla gitmeli, sandıkta iktidara getirilen de, muhalefet görevi verilen de kendilerine verilen bu görevin bilincinde olmalıdır. Demokrasinin tartışılmaz en temel ve en sade kuralı budur.
Buna rağmen bu kural ülkemizde çiğnenmeye kalkılıyor ve birileri halen üniforma ve postaldan medet umuyorsa bunun tek bir sebebi vardır: Türkiye’de bugüne kadar darbecilerden ve darbelerden medet umanlardan demokratik hukuk kuralları çerçevesinde hesap sorulmamıştır, hesap sorulamamıştır.
15 Temmuz hain ve terörist darbe girişimi ile birlikte, darbecilerden, darbe severlerden, darbe vb antidemokratik yöntemlerden medet umanlardan hukuk çerçevesinde hesap sorabilmek için tarihi bir fırsat doğmuştur. Bu hesap sorulur iken de tüm yargılamalarda olması gerektiği gibi; hukukun en temel, tartışılmaz ve vazgeçilmez ilkeleri olan “adil yargılama ilkesi”nden, “masuniyet karinesi”nden, “suçta ve cezada yasallık ilkesi”nden, “suçta ve cezada şahsilik ilkesi”nden asla taviz verilmemelidir. Yine şüpheli ya da sanığın avukatı ile aracısız ve doğrudan görüşmesinin de savunma görevinin temel bir unsuru olduğu, savunma hakkının da şüpheli / sanık açısından tartışılmaz ve vazgeçilmez bir hak olduğu unutulmamalıdır.
15 Temmuz hain kalkışmasına yeltenen darbe girişimcilerinin yargılama süreciyle birlikte Türkiye’de eşzamanlı olarak FETÖ/PDY terör örgütü ve bu örgütün üyeleriyle ilgili yargılama süreçleri de devam etmektedir. Binlerce insan bu davalarda terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla yargılanmaktadırlar. Bu davalarda FETÖ/PDY yapılanmasını bir terör örgütü olarak bilen, kabul eden ve bu kapsamda yaptığı/yapacağı eylemlerin talimatlarını veren ve/veya eylemlerini gerçekleştiren ya da bu eylemleri onaylayan şüpheli ve sanıklarla, bu yapıyı bir sivil toplum yapılanması gibi algılayan, anlayan ve bu niyet ve kasıtla bu yapının içinde kendi iradesiyle ya da iğfal edilerek bulunmak durumunda kalan şüpheli ve sanıklar yargı kurumları tarafından birbirinden ayırt edilmelidirler. At izi it izinden, kuru, yaştan ayrılmalıdır. Yargılama süreçlerinde, toptancı bir yaklaşım yerine her şüphelinin/sanığın durumu kendi özelinde ayrı ayrı değerlendirilmeli suçun da cezanın da şahsi olduğu unutulmamalıdır. Tutukluluk hiç şüphesiz vazgeçilemez ve göz ardı edilemez bir yargısal tedbirdir. Ancak bir ceza değildir. Tutukluluğun çok sık başvurulan bir tedbir olması ve hele tutukluluk hallerinin çok uzun süreli olması tedbir mahiyetindeki bir yaptırımı adeta bir cezaya dönüştürmektedir ki yargı makamları bu hususta da daha hassas ve dikkatli davranmak durumundadır.
Bu tür dava süreçlerindeki en önemli açmazlardan birinin ilgili ilgisiz herkesin bu davalara dâhil edilmesi ve soruşturma / dava dosyalarının içinden çıkılmaz hale gelmesi / getirilmesi olduğunu bize yakın geçmişteki Ergenekon ve Balyoz davaları acı bir şekilde öğretmiştir. Böyle yakın tarihli acı tecrübelerimiz olmasına rağmen aynı hataların bu davalarda da tekrarlanması hiç şüphesiz gerçek suçluların özellikle de darbe girişimcilerinin ekmeğine yağ sürecektir.
Yine devletin hemen hemen her kurumuna sızmış olduğu anlaşılan FETÖ ve benzeri terörist unsurlar, devletten titizlikle temizlenmelidir. Nitekim bu kapsamda binlerce kamu personeli mesleğinden ihraç edilmiştir. Ancak bu ihraçların tamamına yakınının ilgililerin savunması dahi alınmadan yapılmış olması ve bu insanların büyük çoğunluğunun hangi eylem ya da eylemleri nedeniyle terör örgütüyle irtibatlı olduklarının somut bir şekilde açıklanmamış olması insanları suçsuzluğunu ispat etmek gibi bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. Hâlbuki hepimizin bildiği gibi esas olan ve olması gereken suçsuzluğu değil, suçluluğu ispat etmektir. Bu nedenle 23 Ocak 2017 t. ve 29957 s.lı RG’de yayımlanan 685 s.lı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan komisyonun üyeleri de atanmış olmasına rağmen, komisyon halen görevine başlamamıştır. İhraç edilenlerin hangi somut kanıta dayalı olarak böyle ağır bir müeyyideye tabi tutulduklarını bilmeye ve süreçle ilgili olarak hukuki ve yasal girişimlerde bulunmaya hakları vardır. Adı geçen komisyon bugün (12.07.2017) itibariyle başvuruları kabul etmeye başlamıştır. Komisyonun bir an önce titizlikle bu insanların durumunu sonuca ulaştırarak belirsizlik durumunu ortadan kaldırması gerekmektedir. Yarınıyla ilgili belirsizlik durumu devam eden on binlerce insanın ve onların çocukları ile yakınlarının ülkemizin sosyal yapısı açısından ayrı bir handikap oluşturdukları göz ardı edilmemelidir.
Demokratik hukuk devleti bizim olmazsa olmazımızdır. 80 milyon insanımızın insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devleti paydasında buluşmaktan ve bu noktada kenetlenmekten başka çıkış yolu yoktur. Hukuk devletinin işlerliğinin en temel göstergesi bağımsız yargı, bağımsız yargının güvencesi, sigortası ise bağımsız savunmadır.
Dolayısıyla başta darbe girişimcilerinin yargılandığı davalar olmak üzere tüm davalarda “adil yargılanma ilkesi”nden asla taviz verilmemeli, en ağır cezalar dahi hak edenlere adil yargılanma kuralları çerçevesinde verilmelidir. Aklanmayı hak edenler de yine adil yargılanma kuralları çerçevesinde aklanmalıdırlar. Yargılananlarda da, yakınlarında da ve toplumun genelinde de yargılamaların süreci ve sonucuyla ilgili bir tereddüt ya da şüphe kalmamalıdır. Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde toplumsal esenlik ve barış ülkemizde kalıcı olarak yer edecektir.
Bu bakımdan yargı makamlarının hata yapmak gibi bir lüksü yoktur.
Bu makamlar hata yapmaları halinde ülkenin diğer tüm kurum ve makamları da hata yapma hakkını kendinde görür ki bu da keşmekeş demektir, kargaşa demektir, huzursuzluk ve güvensizlik demektir.
Bir kere daha açıklıyor ve haykırıyoruz ki; kim tarafından hangi gerekçeyle kalkışılıyor olursa olsun her türlü darbeye, darbe girişimine ve bunun arkasındaki karanlık güçlere karşıyız!
Kim tarafından hangi inanç, düşünce, ideal ya da ideoloji kullanılarak kime karşı yapılıyor olursa olsun her türlü terörist eylem ve girişim ile bunların arkasındaki karanlık güçlere de karşıyız!
Kim tarafından hangi ilkel saiklerle gerçekleştiriliyor olursa olsun her türlü bireysel ya da kurumsal şiddete ve bunlardan medet uman psikopatik/sosyopatik anlayış ve tavırlara da karşıyız.
İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devletinden yanayız.
Dil, din, cinsiyet, etnik köken, mezhep, yaşlı, genç, kılık, kıyafet vb ayırımı yapmadan bu ülkenin her bir ferdinin güvenlik, esenlik içinde ve insan onuruna yaraşır bir biçimde yaşamasından / yaşatılmasından yanayız.
Saygılarımızla… 12.07.2017
Av.Kerami GÜRBÜZ
Samsun Barosu Başkanı