BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 15.05.2018 | Okunma Sayısı: 2333

BASIN AÇIKLAMASI

Kudüs’ün Arap ve Yahudi olarak iki bölgeli yapıya ayrılması her ne kadar Araplar tarafından başından beri kabul edilmemiş olsa da, BM kararlarıyla bu taksim gerçekleştirilmiştir. İsrail ise BM’nin kendisine açtığı bu alanı kullanarak tüm Kudüs üzerinde bir hegemonya oluşturmuş ve İsrail parlamentosu 1980 yılında, Kudüs’ün tamamının İsrail’in “bölünmez ezeli başkenti” olduğunu ve bu şehrin hiçbir parçasının yabancı bir güce bırakılamayacağını ilân ederek Doğu Kudüs’ü ilhak etmiştir.

                   BM Güvenlik Konseyi, İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan eden 1980 Anayasasını “uluslararası hukukun ihlali” (violation of international law) ve “bütünüyle hükümsüz” (null and void) kabul ederek, bunu tanımayacağını ve İsrail’in söz konusu toprak kesiminde işgalci olduğunu benimsemeye devam ettiğini bildirmiştir (1980/478 nolu karar). Uluslararası Adalet Divanı da aynı şekilde İsrail’in açıklanan tek taraflı işlemlerini uluslararası hukuk açısından hükümsüz kabul ederek, İsrail’in IV No.’lu Cenevre Sözleşmesi (1949) kapsamında işgalci statüsünü vurgulamıştır. Dolayısıyla İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan eden Anayasası’na rağmen bugüne kadar hiçbir devlet Kudüs’te büyükelçilik açmamış ve İsrail’in bu kararı uluslararası toplum nezdinde gayrimeşru olarak kalmıştır.

                   Diğer yandan, 13 Eylül 1993 tarihinde İsrail Hükümeti ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında imzalanan ortak bildiri veya yaygın bilinen adıyla Oslo Anlaşmaları ise, her iki tarafın barış içinde yan yana birlikte yaşama hakkını karşılıklı tanıdığını hüküm altına almıştır. Söz konusu ortak bildiri, açıkça Filistin halkının Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde “kendi kendini yönetme” (to govern themselves) hakkını tanımaktadır. Anlaşma ayrıca, daimi statünün görüşülmesine dek her iki tarafın da Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin hukuki statüsünü değiştirecek adımlar atmaktan kaçınma yükümlülüğünü ortaya koymaktadır.

                   İsrail tüm bu bağlayıcı uluslararası hukuki metinlere rağmen meclisini, cumhurbaşkanlığını, başbakanlık ofisini, yüksek mahkemesini ve bakanlıklarını Kudüs’te bulundurmak suretiyle kenti yıllardır fiilen başkent olarak kullanmaktadır. Dün ise ABD, tüm uluslararası hukuki metinlere, sözleşmelere, kararlara rağmen büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımıştır. İsrail ve ABD’nin bu tutumları hukuk tanımazlıklarının bir kez daha teyidi ve tescilidir. İsrail de ABD de hukuksal bağlayıcı metinlere rağmen “de facto” bir durum yaratmışlardır.

         Bununla da yetinilmemiş İsrail, ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasını protesto eden Filistinlilere karşı giriştiği katliam sonucu 60 civarında Filistinli şehit olmuş, onlarcası da yaralanmıştır. Tüm dünya bu vahşeti sadece canlı olarak izlemiş, uluslararası kamuoyu kınamaktan öte bir tavır sergilememiştir.

                   Orta Doğu’daki istikrarsızığın sebeplerinin başında Filistin Meselesinin çözüme kavuşturulamaması yatmaktadır. Filistin meselesinin en can alıcı konu başlıklarından biri Kudüs’ün geleceğidir. Dolayısıyla, Kudüs’ün statüsünün netliğe kavuşturulması, bölgede iki devletli çözümün önünü açacak; 1967 öncesi sınırlara sahip bir Filistin Devleti’nin bağımsızlığının uluslararası alanda tanınması, Orta Doğu’daki birçok terör örgütünün kendilerini meşrulaştırma gerekçesini ortadan kaldıracak; bu da bölgede barışın yeniden tesisine doğrudan tesir edecektir.

                   Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, derhal sorumluluklarını üstlenmeli, Kudüs-ü Şerif şehrinin yasal statüsünü teyit etmeli, Filistin Devleti topraklarındaki İsrail işgaline son verilmesini sağlamalı, bunun için etkili görev yapacak gerektiğinde risk alacak tam yetkili uluslararası bir barış ordusu kurulmalı, bu yolla Filistin halkı, uluslararası korunma altına alınmalı ve yine BM ve diğer uluslararası kuruluşlar, Filistin Davası’na ilişkin aldıkları tüm kararları etkin bir biçimde uygulamalıdırlar.

                   Kudüs ve Filistin, hem dini, hem tarihi ve hepsinin ötesinde insani nedenlerle, devletimizi ve milletimizi tabii ki yakından ilgilendirmektedir. Kudüs ve Filistin meselesi, iç siyaset malzemesi yapılmayacak kadar ulvi, sadece miting, gıyabi cenaze namazı vb eylemlerle geçiştirilemeyecek kadar önemli bir meseledir. Devletimizin ve tüm siyasi kurum ve şahısların bu meseleye siyaset üstü bir yaklaşım göstermesi, özellikle uluslararası arenada siyasi, hukuki, ticari her türlü girişimde bulunulması gerekmektedir. 15.05.2018

 

 Av.Kerami GÜRBÜZ

     Samsun Barosu Başkanı

 

26.12.2024
AV. PINAR GÜRSEL YILDIRAN
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.